19 Ağustos 2013 Pazartesi

Yeni Dizi Tavsiyesi: MISTRESSES

"Mistress" kelimesi İngilizce'de "metres" demek olan ama aynı zamanda evin hanımı manasında kullanılan bir sözcüktür. Bu adı taşıyan dizi ise kariyer yapmakta olan 4 yakın arkadaşın yaşadıkları gizli ilişkileri, entrikaları ve de karanlık sırlarını konu alıyor. Gözünüz okşansın, vaktiniz light bir keyifle geçsin istiyorsanız 4 birbirinden güzel kadını ve yan rollerdeki yakışıklı adamları severek izleyeceksiniz.
Dizi, yapı itibariyle Sex and the City'i andırıyor, tabii karakterler daha sıçmışı.. (Asla karşılaştırma yapmıyorum, SATC benim için külttür) Ve entrika dolu konu içeriği itibariyle de çok özlediğimiz Desperate Housewives'ı aklımıza getiriyor.
Hoş kıyafetler, güzel evler, banliyöler görüp içiniz açılsın istediğinizde başlayın, derim..

Yeni Dizi Tavsiyeleri: DO NO HARM

Yaz dönemiyle beraber yeni başlayan dizilerin (artık pek yeni sayılmasa da) o kadar çok alternatifi var ki içinden birkaçını denemek için pilot bölümlerini izlemek bile yaklaşık 20 saatlik zaman dilimimize malolmakta. Dolayısıyla en az 5-6 bölümünü izledikten sonra başarılı bulduğum yapımları burada tavsiye edeceğim.

Dizi, ismini Hipokrat yeminin ilk cümlesi olan " First Do No Harm"dan (Önce Zarar Verme) almıştır. Konusu: İnanılmaz yetenekli ve yakışıklı Dr Jason Cole çoklu kişilik bozukluğu çekmektedir. Ancak Cole'un bu tehlikeli alt kişiliği her akşam aynı saatte gelip her sabah aynı saatte gitmekte, yani gündüz ve geceyi aralarında bölüşmektedirler. Fakat birbirinden nefret eden bu iki kişilik aynı bedeni dâhi paylaşamazken aynı kadına aşık olmak gibi sınavlardan geçerler.

Başrolde yer alan Steven Pasquale'i ise neden daha önce bir yerde izlemedim diye kendimi tokatlayasım geldi. Tıpkı bizim Kıvanç Tatlıtuğ tipi ve mimikleri taşıyan aktörün canlandırdığı kötü kişilik; Kuzey karakterinin ABD şubesi gibi..(son benzetmeyi abartmış olabilirim, diziyi izlemiyordum)
Gündüz iyi huylu, gece kötü olan Jason'u ele alan kurgu ise sanki Robert Louis Stevenson'ın klasik Dr Jekyll ve Bay Hyde romanına atıfta bulunuyor.

18 Ağustos 2013 Pazar

LOVELACE (2013)

Lovelace, kesinlikle izlediğim en başarılı biyografik yapımlardan biri. 6.1 olan düşük imdb'sine rağmen filmi seçme sebebim; her daim bayıldığım güzeller güzeli Amanda Seyfried oldu. 

Filmi 1970'lerin porno yıldınızı Linda Lovelace'in hayatını anlatıyor. Olay örgüsü o kadar başarılı kurgulanmış ki "dışarıdan görünen" ve "aslında" şeklinde 2 bölümde anlatılan hikaye, vermek istenen duyguyu seyirciye çok net işliyor. Film oldukça akıcı, oyuncu kadrosu kusursuz. Dram, biyografi türündeki yapımda kesinlikle +18 sahneler yer alıyor ancak hiçbir erotizm barınmıyor.

Daha önce komedi, gençlik, gizem ve korku türlerinde izlediğimiz Seyfried'ı ilk kez bu kadar cesur ve "çıtır kızlıktan uzaklaşmış" görüyoruz. Nitekim rol gereği sarı saçlarından ve mavi gözlerinden vazgeçen Seyfried'ın esmerken bile oldukça güzel oluşu gözden kaçmıyor. Müthiş oyuncu kadrosundan bahsederken; Sharon Stone'u da ilk defa seksi veya güzel olmayan bir rolde izlediğimizi belirtelim. Anne rolündeki yaşlı Stone'un pure oyunculuğunu sonunda tadabiliyoruz.


"Pornografi yasallaştırılmış tecavüzdür" sözünün Linda'ya ait olduğunu bilin; filmi izlerseniz zaten gerektiği yerde hatırlayacaksınız.